Hangi ABD kahrolsun?

-
Aa
+
a
a
a

“Bu ülke insanının olayları analiz edebilme yoksunluğu başka analizlerin sonuçlarına katlanmak zorunda kalmamızın en büyük nedenidir. Zaman geçsin göreceksiniz, biz neyi reddettik, neye karşıyız.”

 

“Tezkereyi reddettik mi?“ başlıklı (4 Mart tarihli) yazıda yer aldı bu cümle. Daha sonra yaklaşık bir ay içinde olanlara bakın. Hava sahasını açtık. Koalisyon içindeyiz, dedik. Birden bire üç Iraklı diplomatın diplomatlıkla bağdaşmayan çalışmalar içinde olduğunu fark ettik. Şimdi biz bu savaşa karşı mı olduk? Destek vermemiş mi olduk? Meclisimiz istemeden elde ettiği sonucun arkasında durmuş mu oldu? Anımsayın lütfen, meclisin bilinçli bir tezkere reddi yapmadığını, tam tersine aslında kabul ettiğini  yazmıştım. Sonra Sn. Sedat Ergin dahil bir çok yazar da bu sonucun istenmeden alındığını belirttiler. Bir başka deyişle istemeden demokrasi havarisi olduk. Onun bile arkasında duramadık. Söyleyin Allah aşkına, biz ne yaptık? Biz ne yaptık söyleyeyim. Teorik olarak sol olan muhalefetimize rağmen orman katliam yasasını meclisten geçirmeye çalıştık. Medyada okuduğuma göre çıkan olumsuz oy sayısı CHP’nin sandalye sayısından onlarca az. Anımsayın, “bizim çevreci dönüşüm politikalarımız var mı ki, aman şu savaşı destek olarak atlatalım, bunalıma girmeyelim de sonra bu projelere devam ederiz düşüncemiz olsun,” demiştim. İşte görün çevreci değişim politikamızı.

 

Açık Radyo kınamalıydı

 

Biz protestolar yaptık sonra. Ama bu protestoları da anlamadım. Sanırım Ankara’da bir protesto yapılmış şairler tarafından. Tamamen tesadüfen izledim kısa bir süre bu protestoyu. Orada bir şiir okundu. Bir bölümünde “Stalingrad’da, Vietnam’da, Bosna’da diren...” gibilerinden bir cümle geçti. Ben de kanalı değiştirdim. Anlamadım, anlayamadım. Sadece ABD’ye karşı olmak için Bosna’daki katliama seyirci mi kalınmalıydı? Yoksa orada kastedilen, Bosnalıların katliama direnişlerini mi alkışlamaktı? Eğer öyleyse, ben özür dilerim.

Sonra İstanbul’da bir gösteri izledim. Mantığını anlayamadım, bir hastanede cam çerçeve indirildi. Hastane yöneticilerinin söylediğine göre inen camların bir bölümü bebek doğum polikliniğine aitmiş. Orada tek bir bebeğe bir şey olsaydı, ne diyecektik? “Bebekler ölmesin” derken biz durduk yerde bebeklere zarar verecektik. Sonra Açık Radyo’da bile (ben kısa süre dinleyebildim o sabah, sonra daha farklı yorumlar da geldi ise, onlardan da özür dilerim) bu olay önemsizmiş gibi konuşuldu. Oysa bence en başta Açık Radyo çok açık bir şekilde böyle bir tepkiyi kınamalıydı. Biz doğru dürüst protesto bile yapamaz mıyız, ne yaparız biz?

 

Bize göre savaş Hıristiyan ülke tarafından Müslüman bir ülkeye karşı başlatılır ise mi karşı olunmalıdır? Bizim için savaşa, işin içinde saldıran taraf olarak ABD varsa mı karşı olunmalıdır? Bugün kahrolsun ABD derken yıllar önce Prag’da Sovyet tanklarına da kahrolsun demiş miydik, anımsayalım lütfen? Yoksa karşı olmamız gereken her yerde, herkes için, bir fiziksel saldırı olmadığı sürece başlatılmış savaş mıdır; dillerden, dinlerden, ülkelerden, kısa vadeli çıkarlarımızdan, ideolojilerimizden bağımsız olarak...

 

Şu aralar savaş karşıtı olsun olmasın herkeste az veya çok ABD ile dalga geçme eğilimi de var. Gerekçesi akıllı füzelerin hatalı vuruşlar yapması. Bir tüfek ateşiyle en son teknoloji ürünü Apaçi helikopterinin düşürülmesi, çok sık dost ateşi ile vurulmalar vb nedenlerle ABD ile dalga geçiliyor. Bakın bana göre bu bir aşağılık kompleksinin dışa vurumudur; “Onlar da nasıl hatalar yapıyor” gibilerinden.

Geçen cuma namazı sonrası Beyazıt Camii önü (AP)

Yapmayın lütfen! Biz de önce akıllı füze yapacak teknolojiye ulaşalım da, sonra bazıları varsın hatalı vuruşlar yapsın. (Sanmayın ki füze yapmak matah bir iştir, diyorum. Anlatmak istediğim teknolojide bir noktaya gelin, ama geldiğiniz noktada hatalar da yapıyor olun. Örneğin kalp pilini siz geliştirin de belki başlarda bir grup hasta ölsün. Ama sonra artık sizin sayenizde ölümler engellenebilsin.)

 

Önce kendimiz

ABD ile dalga geçiyoruz ama, yine sanırım Ankara’da yapılan bir protesto gösterisinde ucuna füze maketi bağlanmış balonların, balonları bırakın uçurtmanın bile uçurulamadığını unutuyoruz. Olaya bu açıdan bakınca bir noktayı daha açmalıyız:

“Kahrolsun ABD!” diyoruz. Hangi ABD kahrolsun? İtiraf edelim bu ülke insanının en az % 94’ü olanağı olsa çocuklarının ABD’de doğup oranın pasaportunu alma hakkına kavuşmasını ister. Bu ülke insanının en az % 94’ü çocuklarının orada okumasını ve mümkünse geri gelmemesini ister. Bu ülke insanının en az % 94’ü hiç değilse tedavisinin, ameliyatının (Türkiye’de başarı ile yapılan bir tedavinin dahi) orada yapılmasını ister. Hangi ABD kahrolsun? Dünyada yaşamımızı kolaylaştıran bir çok patent kime ait? Dünyadaki bir çok araştırma kim tarafından finanse ediliyor? Afrika’da bir maymun türünün yaşamını beş yıldır bir dağın tepesinde araştırıp soylarının devamını sağlamaya çalışan kaç Türk araştırmacı ve onun Türk sponsorunu anımsıyorsunuz? Bırakın kısa vadede, belki uzun vadede bile para getirmeyecek bir araştırmayı finanse etmeyi, Türkiye’nin en büyük firması ekonomik bunalım diye basketbol takımını bile 1. ligden çekmedi mi? Tamam, kahrolsun ABD ama, hangisi?

 

Sayın okurlar, ama demeden, mevcut statükoyu kabul etmeden, yeni bir dünya düzeni peşinde olmalıyız. Bu yeni dünya düzeninde öncelikle kendimizin de yenilenmek zorunda olduğunu unutmamalıyız.